Gözünü Yıldızlara Diken Kişiye Zorluklar Ne Yapsın?
Engellerin gölge düşüremediği hayatlara, yıldız ışığında yürüyenlere dair…
15 Nisan 1452’de, İtalya’nın Vinci kasabasında doğan Leonardo da Vinci, yalnızca bir ressam değil; aynı zamanda bir mühendis, mimar, anatomi uzmanı ve mucitti. Onun adı, Rönesans’ın dehası olarak anılırken, ardında bıraktığı eserler yalnızca sanatsal değil, düşünsel bir devrim niteliğindedir.
Ancak Da Vinci’nin hayatı sadece sanatla örülü değildi. O, toplumun dışına itilmiş bir “gayrimeşru çocuk” olarak dünyaya geldi. Resmî eğitim alma şansı sınırlıydı; birçok alanda bilgiyi kendi kendine edinmek zorundaydı. Ve yine de insanlık tarihine yön veren figürlerden biri hâline geldi. Çünkü onun için engel, bir durak değil, bir yön değiştirici, bir potansiyel tetikleyiciydi.
Kendi sözleriyle:
“Engeller, zorluklar beni yıldıramaz.
Her engel, beni daha iyiye doğru kaçınılmaz bir değişime iter.
Gözünü bir yıldıza diken kişi, kararını değiştirmez.”
Bu bakış açısı, Da Vinci’nin yalnızca bir sanatçı değil, bir düşünce devrimcisi olduğunu da bize gösteriyor. O, dışsal koşulların sınırlayıcılığını kabul etmeyen; tersine, onları aşmanın yollarını arayan biri. Tablolarındaki detaycılık, mühendislik çizimlerindeki ileri görüşlülük ve anatomiye olan ilgisi; hepsi bu “yıldıza odaklı” zihnin parçaları.
Bugün hâlâ “Mona Lisa’nın gülümsemesi” ya da “Vitruvius Adamı” üzerinden insanın doğasına dair tartışmalar yürütülüyorsa, bunu biraz da Da Vinci’nin yılmaz ve engin zihnine borçluyuz. Zorluklardan beslenen bir yaratıcılık, engellerle kavga etmek yerine onları malzeme gibi kullanan bir ustalık…
Da Vinci’nin hayatı bize gösteriyor ki, gerçek başarı çoğu zaman engellerin arkasında gizlidir. Yaratıcılık, sıkıştığımız yerde başlar; dönüşüm, dirençle başlar. Zorluklara teslim olmayan bireyler ve toplumlar, tarihin öznesi hâline gelirler, tıpkı Da Vinci gibi.
Buna bir örnek de Franklin D. Roosevelt’tir. Amerika’nın dört dönem başkanlık yapmış lideri, 39 yaşında çocuk felcine yakalanmış; hayatının geri kalanını tekerlekli sandalyede geçirmiştir. Yine de tarihe yön vermiş, Büyük Buhran ve II. Dünya Savaşı gibi dev krizlerin üstesinden gelmiştir.
Ona bu gücün sırrı sorulduğunda verdiği yanıt, insan direncinin özüdür:
“Beyler! Şu an ayağının başparmağını hareket ettirebilmek için iki yıl uğraşan birine bakıyorsunuz.”
Başarıyı ölçmenin doğru yolu, bir insanın ulaştığı yere değil, o yere ulaşmak için aştığı engellere bakmaktır. Çünkü başarı bir varış değil, bir yürüyüştür.
Ve her yürüyüş, adım adım yıldıza yaklaşmaktır. Yeter ki gözünü yıldızdan ayırma. Zorluk, yolun başka bir adıdır.
Başarının tanımı nedir? Kimi onun dorukta olduğunu sanır, oysa o en derin çukurdan yukarıya uzanan bir eldir bazen.
Bir insanın ulaştığı nokta değil, o noktaya yürürken sarf ettiği sessiz çaba anlatır asıl hikâyeyi.
Çünkü başarı bir varış değil, kendinle yarışmaktır. Her düşüşte yeniden doğrulmak, her engelde şekil değiştirerek akmaktır.
Ve bazen, bir başparmağı kıpırdatmak bile tüm dünyayı değiştirebilir.
Gözünü yıldızdan ayırmadığın sürece, hiçbir engel seni senden ve yoldan alıkoyamaz.
Ve unutma…
Bazen yıldız, sadece karanlıkla daha görünür olur.